Sunday, April 30, 2006

1 Mayıs Üretici Güçler Bayramı

1 Mayıs her ne kadar İşçi Bayramı olsa da, Marksist öğretinin alla-turca yorumuna göre ülkemizde hep Üretici Güçler Bayramı olarak kutlanagelmiştir. Emek ve sermaye arasında mevcut olduğu farzedilen "uzlaşmaz çelişkiler", ne menem şeylerse, bu iki kesimi karşı karşıya hiç getirmemiştir. Aksine aralarında büyük bir tesanüt vardır. 09.11'den sonra zuhur eden küresel tehdid bu iki kesimi birbirlerine daha bir kenetlemiştir. Bari yaptıkları üretim matah bir şey olsa...

Üretici Güçlere Tatara-Titiri

Açtı USA Novus Ordo bayrağı
Ne üretim? Havanda su dövenler vah vah
Çin arıyor taze döviz kaynağı
IMF'ye, Friedman'a sövenler vah vah

Gelişmeliydi ki, halk da gelişsin
Koşullar oluşsun, sistem çelişsin
Dış pazarda aldı boyun ölçüsün
Teşvik, tahsis ile köşe dönenler vah vah

"İşçi" idi, "çalışan" oldu adı,
"Üreten"di, "yöneten de" olmadı
Maişetten başka derdi kalmadı
1 Mayıs'ta arza nizam verenler vah vah

Çalış VEYSEL, AB yolu açıldı
Ulus-devlet öğretisi aşıldı
Nice yasak pay-mal oldu, saçıldı
Utanmadan sana "liboş" diyenler vah vah

Sunday, April 23, 2006

"1946 Karşı Devrimi"

Değerli okurum My Visdom “Veysel Hoca, Sizden 1946 KARŞI DEVRİMİ konusunda bir yazı bekliyorum. Böylece; Türk Siyasi Milliyetçileri ve Türk İktisadi Milliyetçileri kuramına ciddi bir katkı sağlamış olursunuz diye düşünmekteyim” demiş. Emri başım üstüne. Mao Zedong Yoldaş “Tarihi yaratan halktır” buyurmuştur. Hernando de Soto’nun “Sermayenin Sırrı” kitabını okurken Mao Zedong Yoldaş’ın bu özlü sözü kendi ulusundan ziyade kökten-devrimci Amerikan ulusu için söylemiş olduğunu hissettim. Gerçekten de ABD’de hukuku bile halk üretmiş, hakim sınıflar buna boyun eğmişlerdir. Bir Senatör “bizim burada yasama faaliyeti olarak yaptığımız iş emrivakilere meşruiyet kazandırmaktan ibarettir” mealinde bir söz söylemiştir. Devrimleri halk, karşı-devrimleri gerici hakim sınıflar yaparlar. Türkiye’de ise Tanzimat’tan 1960 yılına kadar bir devrimden söz etmenin mümkün olmadığı kanaatindeyim. Devrim söz konusu değilse, karşı-devrim de değildir. Anadolu’dan gelen insanı Osmanlı Bostancı’dan, Cumhuriyet de Haydarpaşa’dan geri çevirmiştir. Hakim sınıfların perspektifinden bakacak olursak, 1840-1960 zaman aralığında “Göztepe’nin (hep) neşeli bir alemi vardır”. “Hicran ne gezer Göztepe’de, gam ne arar”. 1960’dan sonra ise “Bu zevk-u safa Sahn-ı Çemenzare’de” kalmamış, oraya bir SSK Hastanesi ve Marmara Ünivesitesi’nin çirkin binaları dikilmiştir. Hakim sınıfların Türkiye’sinin “harim-i ismeti” hep İstanbul olmuştur. 1919’da toplarını Dolmabahçe Sarayı’na tevcih eden düşman gemileri bile Türkiye’nin hakim sınıflarını Kapitalizmin 1833’de Türkiye’ye Adana’dan giriş yapması kadar endişelendirmemiştir. MKA’ün “geldikleri gibi giderler” sözü bir hamaset tezahürü değil, fakat Marx-bilimsel bir saptamadır.

İster-istemez bir “İstanbul city tour”a benzeyen bu mukaddimeden sonra, gelelim değerli okurumun sorduğu suale. 1946’da bir şey olmuşsa buna en fazla “Türkiye’deki statükonun yeni bir dengeye oturtulması” denebilir. Yoksa devrim olmamış ki, karşı-devrim olsun. Burada iki tanım yapmam ve aralarındaki farkı belirtmem gerekecek. “Gericilik” mutlu azınlığın de Soto’nun “cam fanus” dediği sığınağına bekçilik yapmaktır. Azgelişmişliğin barbarlığının bir semptomu olan iktisadi milliyetçilik ise gericilik değildir; ancak iktisadi milliyetçiler hep gericilerle uzlaşma arayışı içindedirler. Japonya ve G.Kore misallerinde görüleceği üzere zapt-ü rapt altına alınmış bir iktisadi milliyetçilik sağlıklı kalkınmanın ideolojisi pek ala olabilir. 21. yüzyıla yakışanı (ve benim tercihim) azgelişmişliğin barbarlığı ve onun bir türevi olan iktisadi milliyetçiliğin sosyalistler tarafından zapt-u rapt altına alınmasıdır. Ancak bizim sosyalistler bu vazifeyi ifa etmekten fersah-fersah uzaktırlar. Geriye hakim sınıfların gericiliği (yani CHP) ve ABD hegemonyası (yani CIA) kalmaktadır. Ve tabii bir de halkımızın kahir ekseriyetinin akl-ı selimi... İşte 1946 öncesinde azgelişmişliğin barbarlığı bizzat burjuva-devlet-aygıtı tarafından zapt-u rapt altında tutulurken, 1946 sonrasında bu vazife kökten-devrimci Türk ulusunun en iyi dostu ABD tarafından üstlenilmiştir. İşbaşına gelen yeni kadronun içinde çok sayıda iktisadi milliyetçi vardır ve bunlar ekonomik serkeşliklerini affettirebilmek için dış politikada ABD’ye taviz-üzerine-taviz vermişlerdir. Yani işlerini hep asker Amerikalı ile tutmuşlar, tüccar Amerikalı’yı ise hakim sınıfların mamalarına ortak etmemek için ellerinden geleni yapmışlardır. Ancak unuttukları bir husus olmuştur. Bu da ABD’de son sözü asker ve devlet adamlarının değil, fakat tüccarların söyledikleri gerçeğidir. Evet iddia ediyorum: 1960 askeri darbesini ABD yaptırmıştır. DPT’yi kurduran da ABD’dir.

Wednesday, April 19, 2006

Monday, monday

Sayın Poligon Ziyaretçileri,

Mesela bir FST kadar üretken olamadığımdan, cevherlerimi bundan sonra sadece "mübarek günler"+Pazartesi günleri yumurtlama kararı aldım. Buna göre, Sayın My Wisdom'un sormuş olduğu çok anlamlı soruların yanıtını önümüzdeki Pazartesi günü vereceğim inşaallah.

Saygılarımla,
Veysel ARATLIOĞLU

Monday, April 17, 2006

Milli Egemenlik Yürüyüşü

Bütün okurlarımı 22 (23 değil, dikkat!) Nisan Cumartesi günü yapılacak Milli Egemenlik Yürüyüşü'ne katılmaya davet ediyorum. Geçen seneki muhteşem olmuştu ve kartel medyası haber yapmak zorunda kalmıştı. "Bana ne" demeyin, bundan sonra gelecek paşa Kenan Evren kadar tonton olmayacak ve "Çılgın Türkler"in temayüllerini de kollamak zorunda kalacaktır. Benden söylemesi, yarın çok geç olabilir. Biletlerinizi şimdiden alın.

Saygılarımla,
Veysel Aratlıoğlu

Marksçı mısınız, Weberci mi?

Yeni çevirmekte olduğum bir kitaptan öğrendiğime göre 19. yy başında İngiltere'de (mesela Tahıl Yasaları'nın kaldırılması gibi) ilerici hareketlerin en ön saflarında Nonconformistler (yani ulusal kiliseyi tanımayanlar) yürürmüş! Acaba 19.yy'ı yaşamakta olan Türkiye'nin Nonconformistleri kimlerdir? Cevabınız "Güruh-u Naci" ise, kendinizi hiç aldatmayın, siz bir Webercisiniz. Marksistin vereceği cevap "Ehl-i Sünnet vel Cemaat" olmalıdır.

Monday, April 10, 2006

CHP vs. TKP

Sevgili Kıvanç Tarhan bana “Madem amaç marksizm, umutlarınız neden Türkiye Komünist Partisi’nde değil de CHP'de yeşeriyor?” sorusunu yöneltmiş. Bu sorunun cevabı kafamda çok nettir: TKP mazisindeki İSDEMİR’in açılış merasimine gidip alkış tutmuş olmak ayıbını temizlemediği sürece kökten-devrimci Türk ulusundan oy değil, ancak zeka-zekatı alır. O merasimde CHP yoktur. Bir TKP’li gence “niye o merasime katılıp alkış tuttunuz” diye sordum. “Efendim, işte ulusal ekonomi, ağır sanayi, falan-filan” diye bir şeyler geveledi. Kendisine aynen şunları söyledim. “Orada yapılmış olan Türk milliyetçilerinin ulusal aşşağılık komplekslerinin bir debdebe-şaaşaa yatırımı ile tatminidir. Bunun alkış tutulacak bir tarafı yoktur”.

İlave: İnönü Vakfı İ.İ.'nün verdiği bütün beyanatları kitaplaştırdı. Bu kitapta, bir paragraf olsun, mesleki ihtiraslarını tatmin arzusu ile yanıp-tutuşan milliyetçi mühendislere verilmiş bir rüşvet-i kelam gösterin, SİYASETİ (VE İNTERNETİ) BIRAKIR GİDERİM. Prof. Sadun Aren ise böyle bir rüşvet-i kelamı vermekte beis görmemiştir.

N.B.: Fethi bey dostum ve diğer dostlar: Size de yanıt vereceğim.

Saturday, April 08, 2006

"CHP Veysel bey için ne ifade eder?"

Değerli okurum Sayın Kıvanç Tarhan çok haklı olarak “Ben artık sizden şöyle detaylı bir ‘CHP Veysel Bey için ne ifade eder?’ yazısı bekliyorum. Çünkü her yazınızı, her yorumunuzu okumama rağmen bir türlü netleştiremiyorum sizin CHP ile olan muhabbetinizi. Ben CHP'yi severim deseniz inanacağım, yok canım söylediklerim tamamen kinaye idi aslında, günahım kadar sevmem deseniz yine inanacağım. O kadar anlamadım yani” demiş. Talep ettiği açıklamayı fazla eksantriklik yapmamaya gayret ederek vermeye çalışayım.

Siyaset sosyologları ne derler bilmem ama, ben modernite ile yeni tanışan insanlara en cazip gelen modernizasyon projesinin Faşizm olduğuna inanırım. 1921 devrimini izleyen modernizasyona öncülük yapan CHP’nin de Faşist bir parti olarak kurulup örgütlenmiş olması bu bakımdan çok doğaldır. 1960 devrimini (1) müteakip başlayan kırsal alandan şehirlere göç olgusu pek çok insanın modernite ile ilk kez tanışmaları sonucunu doğurmuştu. Bu tanışmanın ürünü de MHP olmuştur. Dolayısı ile bu iki partiyi de Faşist orijinlerini anımsatarak yıpratmaya çalışmak abesle iştigaldir. Her iki partinin de Faşist partiler olarak kurulmuş olmaları şu veya bu siyasinin kişisel tercihi değil, fakat insanın bu doğası icabıdır.

CHP zamanla evrimleşmiş ve Marksizm-Leninizm-hatta-Maoizm ab-ı hayat suyu (2) ile beslenmeye başlamıştır. Aynı evrim süreci yarım yüzyıllık bir faz farkı ile bugün de milliyetçi kesim için sözkonusu olmakta ve Kızılelma koalisyonu adı altında tezahür etmektedir.

SON SÖZ:
Dolayısı ile CHP dediğimizde hangi CHP’den söz ettiğimizi açıkça belirtmek zorundayız. Bugün liberaller CHP’nin mazisinden, hala-faşistler de atisinden haz etmedikleri için bu partiye yüklenmektedirler. Benim internette verdiğim savaşımın amacı da bu iki gurup arasında (bu mazi-ati ayrımını gargaraya getirerek) kurulmak istenen CHP-karşıtı şer ittifakına mani olmaya çalışmaktır. Yani atinin Marksist CHP'sini seviyorum, sevebilirim.

Dipnotlar:

(1) 1960 askeri darbesi doğurduğu sosyo-politik sonuçları itibarı ile bir devrimdir. Nasıl ki ünlü Reichstag yangınının tarihteki önemi kibriti çakan Hollandalı goşistin niyetinin ne olduğuna bakılarak yazılmıyorsa, 1960 ihtilalinin Türkiye tarihindeki yeri de en ön safta yürüyenlerin niyetlerine bakılarak yazılmamalıdır.

(2) Bu “Marksizm-Leninizm-hatta-Maoizm ab-ı hayat suyu” lafım acemice bir edebiyat parçalama değil, fakat büyük usta Aziz Nesin’in bir hikayesine göndermedir. Adını hatırlamadığım hikaye şöyledir: Bir ülkede topraktan bir su fışkırır, onu içen delirir. Önce başına nöbetçi falan dikerler, ancak onlar da içtiklerinden onlar da delirirler. En sonunda halkın kahir ekseriyeti delirdiğinden, ülkenin padişahı da vezirleri ile birlikte sudan içmek zorunda kalır. Büyük usta bu hikayesi ile İ.İ.’nün solcu oluşunu hicvetmiştir.

Thursday, April 06, 2006

Sn. Perinçek fetvayı verdi

17 Haziran 2005 tarihinde Derinsular’a gönderdiğim yorumda aynen şöyle demişim:

“Bu CHP'lileri ancak MLhM'ler adam eder. Zira MLhM'lerden ödleri patlar. Mesela MLhM itikadının başpiskoposlarından ‘TÜSİAD'ın teminatı altındaki modernite ve laiklikle mutlu olana devrimci denemez. Netekim İranlı komünistler Humeyni devrimi arefesinde laik Şah'dan yardım istememişlerdir’ yollu bir fetva alınacak olursa CHP kriptonit görmüş Süpermen gibi pısar ve başörtüsü konusunda bir daha tek laf edemez.

Saygılarımla,
Veysel Aratlıoğlu (Marksizm-Leninizm-hatta-Maoizm (MLhM) itikadının Yaşar Nuri Öztürk'ü)”.

Nostradamus muyum neyim? Bu dediğim de çıkmaya başladı ufaktan. 26 Mart 2006 tarihli AYDINLIK dergisi İranlı manken Piraye ile mülakat yapmış; bayan aynen şöyle demiş: “İranlı kadınlar olarak başörtümüzün kaldırılmasını istiyoruz, belki şortla gezmeyi seviyoruz, belki de erkeklerle aynı plajda denize girmek istiyoruz ama bütün bunların karşılığını neyle ödeyeceğiz? Sadece bir görünüş özgürlüğü için insan ülkesini satmaz”. Doğrusu bu ya, Sayın Perinçek fetvayı vermekte çok bonkör davranmış, benim istediğim önkoşulları pek aramamış. İşte Marksizm-Leninizm-hatta-Maoizm ab-ı hayat suyu ile beslenen Kemalistin gardrop devrimcilerinden farkı!

Karakoç + Mahsuni

Sevgili Fethi Sipahi Tan gönderdiği yorumda “Ben Veysel Bey'den Protagoras'a ilaveten artık bir halk ozanımızdan esinlenmiş şiirle karşılık bekliyorum. Mutlaka zengin repertuarında bir şeyler vardır” demiş. Olmaz olur mu Sayın Tan? Türk siyasi hayatının bir numaralı gerçeği olan “vesayet ve icazet demokrasisi”nde vesayet altında tutulanlar vasilerine ne gözle bakıyorlar acaba? İşte iki halk ozanı, Abdurrahim Karakoç ve Mahsuni Şerif’in vasilerini takdimleri sırası ile şöyle. Daha tek kelime söylemeye gerek var mı?

Yalan-dolan ile devran sürmeyi
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Milletin başına çorap örmeyi
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Rüşvet vermek, rüşvet almak nasıl şey
Hazineden para çalmak nasıl şey
Terlemeden zengin olmak nasıl şey
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Erken palazlanıp erken ötmeyi
Değirmenler kurup baş öğütmeyi
Hele meydan meydan adam gütmeyi
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Anlamayız kopya nedir, asıl ne
Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne
Dys.lukta erkan nedir, usul ne
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Viski, votka çekip keyif çatmayı
Dansöz kucağında stres atmayı
Milleti bölmeyi, vatan satmayı
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Kaç tür hokkabazlık, kâhinlik varsa
Kaç şeytanlık varsa, kaç cinlik varsa
Dünyada ne pşt.luk, ne hinlik varsa
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Namussuzluk yapın derler, yaparız
El uzatır öpün derler, öperiz
Put gösterir tapın derler, taparız
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Seyrettikçe ana-baba filmini
Hissederiz baskısını, zulmünü
Lisansüstü maskaralık ilmini
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Âdettir gerekmez mâluma ilâm
Taklide günaydın, asıla selâm
Ne ki hınzırlık var hâsılıkelâm
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

***

Bana dönek demiş itin birisi
Açığım ne imiş sor hele hele
Eli çatlamamış ayı irisi
Gel bizim köylerde dur hele hele

Bir sürü kitabı yığmış önüne
Sinek konsa korkar tatlı canına
Hippy yosmasını almış yanına
Pehlivanlık yapar gör hele hele

Köylüden yanadır toprak görmemiş
Viskiden gayrıya dudak sürmemiş
Ömründe serçe bile vurmamış
Ordu yıkacakmış ker hele hele

Bu herifin önü sonu yalandır
Anlayana benim sözüm beyandır
Senden korkan hayvan oğlu hayvandır
Gel de Mahsuni’yi vur hele hele

Wednesday, April 05, 2006

Protagoras diyor ki...

Sayın S. Öztürk gönderdiği yorumda “Veysel Bey, Fethi Bey'in alıntıladığınız paragrafındaki düşüncelerine aynen katılıyorum.Acı ama malesef CHP'nin durumu bu” demiş. “Yok, CHP hakkında ille de benim dediğim doğru” diyecek durumda değilim. Sofist filozofların en ünlülerinden Protagoras (M.Ö. 482-411) “elimizdeki en hassas ölçü aleti insandır” mealinde bir söz söylemiştir (bkz: Liseler için Felsefe, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, No: 3835, s.31). Kendilerine küçük muziplikler yaptığım bir Kemalist derginin editörü de beni “kendilerinin sinir-katsayılarını ölçmeye çalışmakla” suçlamıştı. Seçimlerde göreceğiz. Şayet Sayın Öztürk haklı ise, yani bu partiyi gardrop-devrimcisi monşerler ele geçirdilerse, DSP gibi sönümlenecek demektir. Yok, herşeye rağmen hala Marksizm-Leninizm-hatta-Maoizm’in sırat-ı mustakimi üzere ise de, en azından barajı geçecektir. Bekleyelim, görelim.

Saturday, April 01, 2006

TABAN - TAVAN

Sevgili Fethi Sipahi Tan akıllara durgunluk verici "Ey büyük CHP! Aklı olan senin doğrularını söylüyor. Çünkü sen Marksizm-Leninizm-hatta-Maoizm gibi gür bir kaynaktan besleniyorsun" saptamam üzerine şu yorumu yapmış: “Benim bildiğim CHP'nin beslendiği gür kaynağın Marks ve Lenin'i bırakın hatta Mao ile bir alakası yoktur. Sapına kadar Fransız usulü bir milliyetçilik, halkı küçük gören, inanç ve geleneklerini aşağılayan bir laiklik ve Osmanlıdan miras ceberrut bürokrasi dışında CHP mayasında ne vardır? Marks, Lenin hatta Mao'yu CHP'ye bulaştırıp adamların iyi kötü elde ettiği vasıflara leke sürmeyelim. Haydi ‘köylü milletin efendisi’ denerek Mao çağrışımı yapılmış olsun, zavallı Marks ile Lenin'in kabahati nedir?”

Muhterem Fethi bey dostum. Son 60 yılda yaşanan bütün olumlu gelişmelere rağmen “vesayet ve icazet demokrasisi” Türk siyasi hayatının hala bir numaralı gerçeğidir. Hal böyle olunca da yanlız CHP’yi değil, fakat her siyasi partiyi tabanı ve tavanı ile ayrı-ayrı ele almakta yarar vardır. Bir siyasi partide gördüğümüz bütün meziyetleri tabanına, bütün abuklukları da tavanına (gözü kapalı) atfetsek büyük bir hata yapmış olmayız. Hakim sınıflar her partiye bir deli gömleği giydirmek gayreti içindedirler. CHP’ye de insanların kılık-kıyafetleri ile uğraşmayı ilericilik sayan Feyzioğlu gardrop-devrimciliği deli gömleğini partiye sızmış kulüp-loca Atatürkçüleri eli ile giydirmeye çalışmaktadırlar. Son yıllarda bunda biraz başarılı da olmuşlardır. Ancak Marksizm-Leninizm-hatta-Maoizm ab-ı hayat suyu ile beslenen CHP TABANI bu deli gömleğini 1970’li yılların başında parça-parça etmişti. Yine edeceğinden kuşkun olmasın.
Bu medya denen maskara bize her siyasi partinin ancak TAVANINI gösterir – seçim sonuçları bu medya için her zaman büyük bir sürprizdir. Olup-bitenleri bu medyadan izleyen birinin karamsarlığa kapılmaması, “biz adam olmayız” diye düşünmemesi imkansızdır. Onun için sana tavsiyem benim gibi medya perhizi yapman ve partili-partisiz sıradan vatandaşlarla konuşmandır. Seni temin ediyorum, için açılır.