Sunday, May 07, 2006

ABD Türkiye'yi sömürmüyor

Dün Ankara'ya gelmiş olan sevgili Tansel Güçlü ile buluştuk ve birbirimizin yüzünü ilk kez görmüş olduk. İktisat son sınıfta okuyormuş. Ona hemen şu soruyu sordum: "Bir US$'lık sanayi ürününün içerdiği emek mi daha fazladır, yoksa bir US$'lık tarım ürünü veya yeraltı zenginliğinin içerdiği emek mi?" Kendisine sanayi ürünlerinin ünlü İtalyan iktisatçı Piero Sraffa'nın deyimi ile yeniden-üretilebilir-üretim-araçları ile üretildiklerini de hatırlattım. Sonunda bir US$'lık sanayi ürünü üretmek için daha fazla insan mesaisine ihtiyaç olduğunu kabul etti sanırım. İkinci sorum "ee, peki o zaman Kuzey-Güney ticaretinde kim kimi sömürüyor" oldu. Sevgili Tansel kastettiğim Marx-bilimsel gerçeği itiraf etmekte bir hayli zorlandı. Kendisine seçkin marksistleri vülger marksistlerden ne söylediklerinden ziyade ne söylemediklerine bakarak tefrik edebileceğimizi anlattım. Şimdi Tansel bana hayranı olduğu ünlü iktisatçı Immanuel Wallerstein'dan Kuzey-Güney ticaretinde artı-değer akışının yönünün Güney'den Kuzey'e doğru olduğu anlamına gelebilecek tek bir cümle veya paragraf gösterecek, ben de sosyal bilimlerden emekli olarak kendimi bütünü ile (diğer meşgalem) matematiğe vereceğim inşaallah.

3 Comments:

Anonymous Anonymous said...

Veysel abi bir dakika. Ben böyle bir itiraf yapmadım ki!

Hesabında hata var. Bir kere sermayenin devri meselesi var. Onu geçtim. Bütün ülkelerle olan ticaretin hepsine bakmak lazım. Sonra bunları sınıflandırmak lazım yani. Yani 1 elma ile 1 araba olarak yapılamaz o hesap. 1 dolarlık ürünlerle kıyaslayarak da yapılmaz. Toplam hadler önemlidir. Yani kullandığın yöntem iktisaden birşey ifade etmez.

Abi sana şu kadarını söyleyeyim. Periferi konumundakileri iyi bilemem ama görece daha aşağıda sisteme konumlanmış ülkeler içinde daha fazla emek bulunan malları daha az emek bulunanlarla değiştiriyorlar. Eşitsiz mübadele budur. Artı-değer de hiyerarşinin altından üstüne doğru akar.

Pazartesi günü Fikret Başkaya ile konuştuğumda da beni doğruladı. Ayrıca Wallerstein ve Samir Amin'de eşitsiz gelişme teorilerisinde bu durumu birebir yazarak açıklamış. Chosssudovsky'de Yoksulluğun Küreselleşmesi kitabında durumu iyice açıklamış.

Velhasıl galiba burada biraz çuvalladın abicim :)

9:32 PM  
Blogger Müzmin Anonim said...

Veysel bey,

Bir US$'lık sanayi ürününün içerdiği emek mi daha fazladır, yoksa bir US$'lık tarım ürünü veya yeraltı zenginliğinin içerdiği emek mi?

Ilginc bir soru...

Maliyet-Kiymet-Fiyat iliskisizligini animsatti bana nedense.

Bu arada, benim de aklima takilan bir soru var:

Ideal anlamda bir 'monetary sink' olan petrolun fiyatindaki bunca artisa ragmen dolarin degerinin yukselmeyisini nasil aciklariz?

12:35 PM  
Anonymous Anonymous said...

sanırım..burada tarihsel bir perspektiften analiz yapmak gerekiyor..
emek yoğun, tezgahlarla üretim yapan "sanayi"ye sahip ülkeyle, endüstrileşmiş bir ülkenin ürünlerinin aynı piyasada rekabet ettiğini düşünelim.

fabrika çıkışı (endüstriyel ülke için) bir ürünün maliyeti 80 lira olsun.

daha düşük endüstrileşme düzeyine sahip başka bir ülkenin aynı ürünün
maliyeti de 120 lira olsun.. (makineleşme maliyetleri düşürür)

şimdi.. aynı pazarda satıldıklarını düşünelim bu ürünlerin..

80 liralık ürün..
120 liralık ürün..

pazarda ortalama bir fiyat geleceğine göre...

bu ürünler için ortalama fiyat 100 lira olsun..

bakın.. endüstrileşmiş ülkenin ürünü 20 lira değer kazandı, maliyet oranına rağmen daha şimdiden..
geri ülkenin ürünü ise değer kaybetti..

şimdi bu perspektiften bakınca, kapitalizmin gelişiminden itibaren, el tezgah ile yapılan üretim ile buhar makineli üretimden itibaren bu dinamik işledi..
geri ülkelerdeki minik sanayilerden batı kapitalizmine, tamamiyle piyasa kuralları çerçevesinde kar transfer edildi..

7:47 AM  

Post a Comment

<< Home