Sunday, April 23, 2006

"1946 Karşı Devrimi"

Değerli okurum My Visdom “Veysel Hoca, Sizden 1946 KARŞI DEVRİMİ konusunda bir yazı bekliyorum. Böylece; Türk Siyasi Milliyetçileri ve Türk İktisadi Milliyetçileri kuramına ciddi bir katkı sağlamış olursunuz diye düşünmekteyim” demiş. Emri başım üstüne. Mao Zedong Yoldaş “Tarihi yaratan halktır” buyurmuştur. Hernando de Soto’nun “Sermayenin Sırrı” kitabını okurken Mao Zedong Yoldaş’ın bu özlü sözü kendi ulusundan ziyade kökten-devrimci Amerikan ulusu için söylemiş olduğunu hissettim. Gerçekten de ABD’de hukuku bile halk üretmiş, hakim sınıflar buna boyun eğmişlerdir. Bir Senatör “bizim burada yasama faaliyeti olarak yaptığımız iş emrivakilere meşruiyet kazandırmaktan ibarettir” mealinde bir söz söylemiştir. Devrimleri halk, karşı-devrimleri gerici hakim sınıflar yaparlar. Türkiye’de ise Tanzimat’tan 1960 yılına kadar bir devrimden söz etmenin mümkün olmadığı kanaatindeyim. Devrim söz konusu değilse, karşı-devrim de değildir. Anadolu’dan gelen insanı Osmanlı Bostancı’dan, Cumhuriyet de Haydarpaşa’dan geri çevirmiştir. Hakim sınıfların perspektifinden bakacak olursak, 1840-1960 zaman aralığında “Göztepe’nin (hep) neşeli bir alemi vardır”. “Hicran ne gezer Göztepe’de, gam ne arar”. 1960’dan sonra ise “Bu zevk-u safa Sahn-ı Çemenzare’de” kalmamış, oraya bir SSK Hastanesi ve Marmara Ünivesitesi’nin çirkin binaları dikilmiştir. Hakim sınıfların Türkiye’sinin “harim-i ismeti” hep İstanbul olmuştur. 1919’da toplarını Dolmabahçe Sarayı’na tevcih eden düşman gemileri bile Türkiye’nin hakim sınıflarını Kapitalizmin 1833’de Türkiye’ye Adana’dan giriş yapması kadar endişelendirmemiştir. MKA’ün “geldikleri gibi giderler” sözü bir hamaset tezahürü değil, fakat Marx-bilimsel bir saptamadır.

İster-istemez bir “İstanbul city tour”a benzeyen bu mukaddimeden sonra, gelelim değerli okurumun sorduğu suale. 1946’da bir şey olmuşsa buna en fazla “Türkiye’deki statükonun yeni bir dengeye oturtulması” denebilir. Yoksa devrim olmamış ki, karşı-devrim olsun. Burada iki tanım yapmam ve aralarındaki farkı belirtmem gerekecek. “Gericilik” mutlu azınlığın de Soto’nun “cam fanus” dediği sığınağına bekçilik yapmaktır. Azgelişmişliğin barbarlığının bir semptomu olan iktisadi milliyetçilik ise gericilik değildir; ancak iktisadi milliyetçiler hep gericilerle uzlaşma arayışı içindedirler. Japonya ve G.Kore misallerinde görüleceği üzere zapt-ü rapt altına alınmış bir iktisadi milliyetçilik sağlıklı kalkınmanın ideolojisi pek ala olabilir. 21. yüzyıla yakışanı (ve benim tercihim) azgelişmişliğin barbarlığı ve onun bir türevi olan iktisadi milliyetçiliğin sosyalistler tarafından zapt-u rapt altına alınmasıdır. Ancak bizim sosyalistler bu vazifeyi ifa etmekten fersah-fersah uzaktırlar. Geriye hakim sınıfların gericiliği (yani CHP) ve ABD hegemonyası (yani CIA) kalmaktadır. Ve tabii bir de halkımızın kahir ekseriyetinin akl-ı selimi... İşte 1946 öncesinde azgelişmişliğin barbarlığı bizzat burjuva-devlet-aygıtı tarafından zapt-u rapt altında tutulurken, 1946 sonrasında bu vazife kökten-devrimci Türk ulusunun en iyi dostu ABD tarafından üstlenilmiştir. İşbaşına gelen yeni kadronun içinde çok sayıda iktisadi milliyetçi vardır ve bunlar ekonomik serkeşliklerini affettirebilmek için dış politikada ABD’ye taviz-üzerine-taviz vermişlerdir. Yani işlerini hep asker Amerikalı ile tutmuşlar, tüccar Amerikalı’yı ise hakim sınıfların mamalarına ortak etmemek için ellerinden geleni yapmışlardır. Ancak unuttukları bir husus olmuştur. Bu da ABD’de son sözü asker ve devlet adamlarının değil, fakat tüccarların söyledikleri gerçeğidir. Evet iddia ediyorum: 1960 askeri darbesini ABD yaptırmıştır. DPT’yi kurduran da ABD’dir.

13 Comments:

Anonymous Anonymous said...

Salt 12 Eylül ve 12 Mart değil, 27 Mayıs darbesinin de CIA kökenli olduğundan benim de hiç kuşkum yok.

3:52 AM  
Blogger Müzmin Anonim said...

İşte 1946 öncesinde azgelişmişliğin barbarlığı bizzat burjuva-devlet-aygıtı tarafından zapt-u rapt altında tutulurken, 1946 sonrasında bu vazife kökten-devrimci Türk ulusunun en iyi dostu ABD tarafından üstlenilmiştir.

Burasi sonuna kadar dogru da, bunu daha kisa bir cumleyle, mesela, '1946 senesinde Turkiye'ye bir rejim ihrac edilmistir' diyebilir miyiz?

Benim asil merak ettigim, bu ilk midir; yoksa ikinci midir?

10:34 PM  
Blogger Veysel Aratlioglu said...

Teşekkürler Metin bey kardeşim.

Müzmin Anonim dostum, Poligon'a şeref verdiniz. Evet, ben de ilk olmadığına inanıyorum. Belki de üçüncüsü. Tanzimat-ı Hayriyye'yi birincisi saymak gerekiyor. İkincisini ise ne siz sorun, ne ben söyleyeyim.

Saygılarımla,
Veysel Aratlıoğlu

2:26 AM  
Anonymous Anonymous said...

Belki de üçüncüsü. Tanzimat-ı Hayriyye'yi birincisi saymak gerekiyor.

Pardon, haklisiniz. Devamliligi dikkate almamisim.

9:18 AM  
Blogger Müzmin Anonim said...

Hakim sınıfların Türkiye’sinin “harim-i ismeti” hep İstanbul olmuştur.

Bugunku isadamlarimiz arasinda cok sayida (gecmiste Istanbul'a Menderes zamani gelmis) isporta ile baslamis olanlar var..

Asil sebeplerden sayilabilir mi, bilemem, ama, Adnan Menderes'in asilmasinin gerekceleri arasinda Istanbul'a Anadolu ahalisinin gelmesine ve daha da otesi ticaret hayatina dahil olmasina izin vermesi olabilir mi diye sormadan edemiyorum.

10:58 AM  
Anonymous Anonymous said...

“Altın”dan taşı toprağı keseklemeye tenekeden tasıyla ve plastikten tarağıyla koşup gelen Anadolu’nun bu görenekdışı (!) yabaniliğinden ürkmemesi mümkün müydü İstanbul’un? Sosyolojinin siyasete izdüşümünden ve bunun müstakbel tehlikesinden paniklememek mümkün müydü? Periferik saldırıya merkezin kanlı cevabıdır bu biraz da.

11:22 AM  
Anonymous Anonymous said...

Sosyoloji ve siyaset cahili olarak birsey sorayim, 'bu koyluler de sehrimizi ele gecirdi' diyen bir ahali dogrudan oyuncu degil herhalde 'kanli cevap' icin? Kanli cevaba yatkin olanlarin bahsedilen sikayetcilerin pasif rizalarini almalari midir soz konusu olan? Son gunlerde ta tepelerde olan itis-kakisi buyuk toplum kesimlerine maletme gibi bir sablon [fark/vehm]ediyorum, pek aklim yatmiyor onun icin soruyorum.

2:56 PM  
Blogger Veysel Aratlioglu said...

Bütün katkılar için çok teşekkür ederim. Ancak hoşuma en çok Sayın Murtezaoğlu'nun sorusu gitti. Evet "Kanlı cevaba yatkın olanların bahsedilen şikayetçilerin pasif rızalarını almalarıdır söz konusu olan"! Marifet böylelerine fırsat vermemektir. Muzaffer Özdağ İ.İ.'ye "paşam, biz bu ihtilali size karşı da yapardık" der. Paşa onun yanağını okşar ve "ben sana fırsat verir miydim yavrum" der. İşte bütün mesele burda.

Saygılarımla,
Veysel Aratlıoğlu

10:57 PM  
Blogger Müzmin Anonim said...

Marifet böylelerine fırsat vermemektir. Muzaffer Özdağ İ.İ.'ye "paşam, biz bu ihtilali size karşı da yapardık" der. Paşa onun yanağını okşar ve "ben sana fırsat verir miydim yavrum" der. İşte bütün mesele burda.

Ammaa.. vermistir.

1946 ile verdirtilmistir de diyebiliriz.

Dolayisi ile, nezaket kurallari geregi de olsa, gecmis olsun da demek zorundayiz.

9:57 AM  
Blogger Veysel Aratlioglu said...

Muhterem Müzmin Anonim dostum,

Ne demek istediğinizi pek anlayamadım. Fırsatı veren kim sizce? Daha etraflı bir açıklama yapmanızı istirham ediyorum.

Saygılarımla,
Veysel Aratlıoğlu

11:04 PM  
Blogger Müzmin Anonim said...

Veysel bey,

Verebilecegim en tafsilatli cevabi vereyim :-)

El cevap: Ismet Pasa..

12:03 PM  
Blogger Veysel Aratlioglu said...

Sevgili Müzmin Anonim dostum,

"1946 ile verdirtilmiştir" demek pek uygun değildir gibime geliyor.
Nicos Sampson ve onun ülkemizdeki karbon kopyaları ABD için "bir kullanımlık adamlar"dır. Böylelerine uzun vadeli bir fırsatın verilmesi düşünülemez. Birkaç günlüğüne de olsa ülke yönetimine hakim olmaya "fırsat" diyorsanız, o başka tabii...

Saygılarımla,
Veysel Aratlıoğlu

1:33 AM  
Blogger Müzmin Anonim said...

Veysel bey,

Ismet Pasa icin, '1946 itibariyle, daha sonraki gelismelerdeki tayin ediliciginden feragati saglanmistir' anlaminda soyledim.

Baska bir deyisle "ben sana fırsat verir miydim yavrum", olsa olsa 1946 oncesi icin gecerli olabilirdi.

Ote yandan, bunlari da, teorik bile sayilmayacak kadar eksik bilgiye dayanarak (!) soyledigimin farkindayim. Cunku, 1946'da yasatilgimiz o mubarek rejim ihracinin mekanigi hakkinda cok az sey biliyorum. Bilinen seylerin de cogu 'cok partili hayata gectik ve yeryuzu cennetine vasil olduk' turunden heyecan verici fakat kifayetsiz kirintilar.

Yanlis hatirlamiyorsam, Mulkiyeli oldugunuzu soylemistiniz. Dolayisi ile, bu konuda sizin daha tafsilatli ve anlamli cikarimlariniz olacagini hem kabul ediyor hem de bu istikamette beni/bizi aydinlatacaginizi umit ediyorum.

4:25 AM  

Post a Comment

<< Home