Wednesday, May 17, 2006

El veda

Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı Internet'ten

Dostlar, e-posta adresim veyselaratlioglu@yahoo.com dur. Yorumlarınızı bu adrese gönderebilirsiniz. Sizinle yazışmak beni mutlu ediyor/edecektir. Ancak artık "private" olsun. Ankara'ya yolu düşen beni arasın, görüşelim.

Saygılarımla,
Veysel Aratlıoğlu

Monday, May 15, 2006

Karl Marx revisited






Bütün zamanların en büyük iktisatçısı Karl Marx ücretleri açlık sınırında tutmak için işverenler arasında meş'um bir mutabakat bulunduğunu, bu mutabakatı ihlal edenlere korkunç cezalar verildiğini iddia etmiştir. 15 Mayıs 2006 tarihli REFERANS gazetesinin 3. sayfasında yayımlanan "ABD'ye hazırgiyim ihracatımız (...) geriledi" haberini okuyunca aklıma bu sav geldi. Üstteki grafikten anlaşılacağı üzere 1989 dış ticaret darbesinin kurbanı sektörlerden biri de hazır giyimdir. Ancak sektörün lideri Sayın Süleyman Orakçıoğlu kapitalistler arasındaki suskunluk yasasını bozmamış. Karından konuşma dili ile sorumluların hantal bürokrasi, Tezkere'yi onaylamayan Meclis ve sokaklarda "katil ABD" diye bağıran mektep çocukları oldukları mesajını vermiş. 1989'da ABD'nin suratına gümrük kapısı kapatan RK'u suçlamak kimin haddine düşmüş. Ey Marx gençliği: Birinci vazifen 1989 dış ticaret darbesi gerçeğini ortaya çıkartıp ilan etmektir. Bir "Fleet Street Miracle"ı ancak böyle gerçekleştirebilirsin.

Sunday, May 07, 2006

ABD Türkiye'yi sömürmüyor

Dün Ankara'ya gelmiş olan sevgili Tansel Güçlü ile buluştuk ve birbirimizin yüzünü ilk kez görmüş olduk. İktisat son sınıfta okuyormuş. Ona hemen şu soruyu sordum: "Bir US$'lık sanayi ürününün içerdiği emek mi daha fazladır, yoksa bir US$'lık tarım ürünü veya yeraltı zenginliğinin içerdiği emek mi?" Kendisine sanayi ürünlerinin ünlü İtalyan iktisatçı Piero Sraffa'nın deyimi ile yeniden-üretilebilir-üretim-araçları ile üretildiklerini de hatırlattım. Sonunda bir US$'lık sanayi ürünü üretmek için daha fazla insan mesaisine ihtiyaç olduğunu kabul etti sanırım. İkinci sorum "ee, peki o zaman Kuzey-Güney ticaretinde kim kimi sömürüyor" oldu. Sevgili Tansel kastettiğim Marx-bilimsel gerçeği itiraf etmekte bir hayli zorlandı. Kendisine seçkin marksistleri vülger marksistlerden ne söylediklerinden ziyade ne söylemediklerine bakarak tefrik edebileceğimizi anlattım. Şimdi Tansel bana hayranı olduğu ünlü iktisatçı Immanuel Wallerstein'dan Kuzey-Güney ticaretinde artı-değer akışının yönünün Güney'den Kuzey'e doğru olduğu anlamına gelebilecek tek bir cümle veya paragraf gösterecek, ben de sosyal bilimlerden emekli olarak kendimi bütünü ile (diğer meşgalem) matematiğe vereceğim inşaallah.

Sunday, April 30, 2006

1 Mayıs Üretici Güçler Bayramı

1 Mayıs her ne kadar İşçi Bayramı olsa da, Marksist öğretinin alla-turca yorumuna göre ülkemizde hep Üretici Güçler Bayramı olarak kutlanagelmiştir. Emek ve sermaye arasında mevcut olduğu farzedilen "uzlaşmaz çelişkiler", ne menem şeylerse, bu iki kesimi karşı karşıya hiç getirmemiştir. Aksine aralarında büyük bir tesanüt vardır. 09.11'den sonra zuhur eden küresel tehdid bu iki kesimi birbirlerine daha bir kenetlemiştir. Bari yaptıkları üretim matah bir şey olsa...

Üretici Güçlere Tatara-Titiri

Açtı USA Novus Ordo bayrağı
Ne üretim? Havanda su dövenler vah vah
Çin arıyor taze döviz kaynağı
IMF'ye, Friedman'a sövenler vah vah

Gelişmeliydi ki, halk da gelişsin
Koşullar oluşsun, sistem çelişsin
Dış pazarda aldı boyun ölçüsün
Teşvik, tahsis ile köşe dönenler vah vah

"İşçi" idi, "çalışan" oldu adı,
"Üreten"di, "yöneten de" olmadı
Maişetten başka derdi kalmadı
1 Mayıs'ta arza nizam verenler vah vah

Çalış VEYSEL, AB yolu açıldı
Ulus-devlet öğretisi aşıldı
Nice yasak pay-mal oldu, saçıldı
Utanmadan sana "liboş" diyenler vah vah

Sunday, April 23, 2006

"1946 Karşı Devrimi"

Değerli okurum My Visdom “Veysel Hoca, Sizden 1946 KARŞI DEVRİMİ konusunda bir yazı bekliyorum. Böylece; Türk Siyasi Milliyetçileri ve Türk İktisadi Milliyetçileri kuramına ciddi bir katkı sağlamış olursunuz diye düşünmekteyim” demiş. Emri başım üstüne. Mao Zedong Yoldaş “Tarihi yaratan halktır” buyurmuştur. Hernando de Soto’nun “Sermayenin Sırrı” kitabını okurken Mao Zedong Yoldaş’ın bu özlü sözü kendi ulusundan ziyade kökten-devrimci Amerikan ulusu için söylemiş olduğunu hissettim. Gerçekten de ABD’de hukuku bile halk üretmiş, hakim sınıflar buna boyun eğmişlerdir. Bir Senatör “bizim burada yasama faaliyeti olarak yaptığımız iş emrivakilere meşruiyet kazandırmaktan ibarettir” mealinde bir söz söylemiştir. Devrimleri halk, karşı-devrimleri gerici hakim sınıflar yaparlar. Türkiye’de ise Tanzimat’tan 1960 yılına kadar bir devrimden söz etmenin mümkün olmadığı kanaatindeyim. Devrim söz konusu değilse, karşı-devrim de değildir. Anadolu’dan gelen insanı Osmanlı Bostancı’dan, Cumhuriyet de Haydarpaşa’dan geri çevirmiştir. Hakim sınıfların perspektifinden bakacak olursak, 1840-1960 zaman aralığında “Göztepe’nin (hep) neşeli bir alemi vardır”. “Hicran ne gezer Göztepe’de, gam ne arar”. 1960’dan sonra ise “Bu zevk-u safa Sahn-ı Çemenzare’de” kalmamış, oraya bir SSK Hastanesi ve Marmara Ünivesitesi’nin çirkin binaları dikilmiştir. Hakim sınıfların Türkiye’sinin “harim-i ismeti” hep İstanbul olmuştur. 1919’da toplarını Dolmabahçe Sarayı’na tevcih eden düşman gemileri bile Türkiye’nin hakim sınıflarını Kapitalizmin 1833’de Türkiye’ye Adana’dan giriş yapması kadar endişelendirmemiştir. MKA’ün “geldikleri gibi giderler” sözü bir hamaset tezahürü değil, fakat Marx-bilimsel bir saptamadır.

İster-istemez bir “İstanbul city tour”a benzeyen bu mukaddimeden sonra, gelelim değerli okurumun sorduğu suale. 1946’da bir şey olmuşsa buna en fazla “Türkiye’deki statükonun yeni bir dengeye oturtulması” denebilir. Yoksa devrim olmamış ki, karşı-devrim olsun. Burada iki tanım yapmam ve aralarındaki farkı belirtmem gerekecek. “Gericilik” mutlu azınlığın de Soto’nun “cam fanus” dediği sığınağına bekçilik yapmaktır. Azgelişmişliğin barbarlığının bir semptomu olan iktisadi milliyetçilik ise gericilik değildir; ancak iktisadi milliyetçiler hep gericilerle uzlaşma arayışı içindedirler. Japonya ve G.Kore misallerinde görüleceği üzere zapt-ü rapt altına alınmış bir iktisadi milliyetçilik sağlıklı kalkınmanın ideolojisi pek ala olabilir. 21. yüzyıla yakışanı (ve benim tercihim) azgelişmişliğin barbarlığı ve onun bir türevi olan iktisadi milliyetçiliğin sosyalistler tarafından zapt-u rapt altına alınmasıdır. Ancak bizim sosyalistler bu vazifeyi ifa etmekten fersah-fersah uzaktırlar. Geriye hakim sınıfların gericiliği (yani CHP) ve ABD hegemonyası (yani CIA) kalmaktadır. Ve tabii bir de halkımızın kahir ekseriyetinin akl-ı selimi... İşte 1946 öncesinde azgelişmişliğin barbarlığı bizzat burjuva-devlet-aygıtı tarafından zapt-u rapt altında tutulurken, 1946 sonrasında bu vazife kökten-devrimci Türk ulusunun en iyi dostu ABD tarafından üstlenilmiştir. İşbaşına gelen yeni kadronun içinde çok sayıda iktisadi milliyetçi vardır ve bunlar ekonomik serkeşliklerini affettirebilmek için dış politikada ABD’ye taviz-üzerine-taviz vermişlerdir. Yani işlerini hep asker Amerikalı ile tutmuşlar, tüccar Amerikalı’yı ise hakim sınıfların mamalarına ortak etmemek için ellerinden geleni yapmışlardır. Ancak unuttukları bir husus olmuştur. Bu da ABD’de son sözü asker ve devlet adamlarının değil, fakat tüccarların söyledikleri gerçeğidir. Evet iddia ediyorum: 1960 askeri darbesini ABD yaptırmıştır. DPT’yi kurduran da ABD’dir.

Wednesday, April 19, 2006

Monday, monday

Sayın Poligon Ziyaretçileri,

Mesela bir FST kadar üretken olamadığımdan, cevherlerimi bundan sonra sadece "mübarek günler"+Pazartesi günleri yumurtlama kararı aldım. Buna göre, Sayın My Wisdom'un sormuş olduğu çok anlamlı soruların yanıtını önümüzdeki Pazartesi günü vereceğim inşaallah.

Saygılarımla,
Veysel ARATLIOĞLU

Monday, April 17, 2006

Milli Egemenlik Yürüyüşü

Bütün okurlarımı 22 (23 değil, dikkat!) Nisan Cumartesi günü yapılacak Milli Egemenlik Yürüyüşü'ne katılmaya davet ediyorum. Geçen seneki muhteşem olmuştu ve kartel medyası haber yapmak zorunda kalmıştı. "Bana ne" demeyin, bundan sonra gelecek paşa Kenan Evren kadar tonton olmayacak ve "Çılgın Türkler"in temayüllerini de kollamak zorunda kalacaktır. Benden söylemesi, yarın çok geç olabilir. Biletlerinizi şimdiden alın.

Saygılarımla,
Veysel Aratlıoğlu

Marksçı mısınız, Weberci mi?

Yeni çevirmekte olduğum bir kitaptan öğrendiğime göre 19. yy başında İngiltere'de (mesela Tahıl Yasaları'nın kaldırılması gibi) ilerici hareketlerin en ön saflarında Nonconformistler (yani ulusal kiliseyi tanımayanlar) yürürmüş! Acaba 19.yy'ı yaşamakta olan Türkiye'nin Nonconformistleri kimlerdir? Cevabınız "Güruh-u Naci" ise, kendinizi hiç aldatmayın, siz bir Webercisiniz. Marksistin vereceği cevap "Ehl-i Sünnet vel Cemaat" olmalıdır.